Genel, İklim Değişikliği

Kyoto Protokolü Nedir ve Neyi Amaçlar?

kyoto-protokolu-nedir

Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla 1997’de Japonya’nın Kyoto şehrinde düzenlenen Kyoto Konferansı’nda kabul edilen uluslararası bir sözleşmedir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) çerçevesinde geliştirilmiş olup, sanayileşmiş ülkelerden sera gazı emisyonlarını azaltmayı veya sınırlamayı taahhüt etmelerini ister.

İklim değişikliğinde büyük önemi olan ÇED Raporu ve sürdürülebilirlik alanlarında firmalara danışmanlık veren Çamlıca Çevre olarak bu yazımızda sizlere Kyoto Sözleşmesi hakkında bilgi verecek ve ne olduğunu, neyi amaçladığını, hangi ülkelerin imzalayıp hangi ülkelerin imzalamadığını detaylı bir şekilde açıklayacağız.

1. Kyoto Protokolü Nedir?

Kyoto Protokolü, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini sınırlamak için sanayileşmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltmalarını zorunlu kılan bağlayıcı nitelikteki ilk küresel sera gazı azaltım planıdır. 1997 yılında gerçekleştirilen Kyoto Konferansı sırasında Kyoto Sözleşmesi adıyla da anılan metnin kabulüyle hayata geçirilmiştir.

Kyoto Protokolü, 2005 yılında yürürlüğe girerek, ülkelere 1990 seviyelerine oranla belli oranlarda emisyon azaltımı ya da sınırlaması yükümlülükleri getirmiştir. Böylece küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının azaltılması ve yükselen sıcaklıkların kontrol altına alınması amaçlanmıştır. 

Protokolün ilk aşamasında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) EK-1 ülkeleri denilen sanayileşmiş ülkelere odaklanmıştır. İlerleyen süreçte, gelişmekte olan ülkelerin sorumlulukları da tartışılmış ve protokolün ikinci taahhüt döneminde konular genişletilmiştir. Ancak 2020’den sonra, Paris Anlaşması gündeme gelerek uluslararası iklim politikalarında daha kapsayıcı bir çerçeve sunmuştur.

2. Kyoto Sözleşmesi Nerede ve Ne Zaman İmzalandı?

Kyoto Protokolü, 11 Aralık 1997 yılında Japonya’nın Kyoto şehrinde düzenlenen konferansta kabul edilmiş, daha sonra taraf ülkelerin meclislerinde onay süreçlerini tamamlamalarıyla 16 Şubat 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Kyoto Antlaşması adını alan bu metin, katılan ülkelerin toplam sera gazı emisyonunun dünya sera gazı salımının %55’ine ulaştığı takdirde yürürlüğe girecek bir şekilde tasarlandığından sözleşmenin imzalanmasıyla yürürlüğe girmesi arasında 8 sene geçmiştir. 

Bu imzalama ve onay süreci, her ülkenin kendi parlamentosunun veya ilgili yasama organının uluslararası anlaşmalarla ilgili tutumuna göre değişiklik göstermiştir. Nitekim başta ABD ve Avustralya gibi bazı ülkeler protokolün ilk metnini imzalamış olsa da onaylamamış ve nihai olarak taraf konumuna gelmemiştir. Kyoto Protokolünü imzalamayan ülkeler listesinde en çok dikkat çekenlerden biri ABD olmuştur.

3. Kyoto Konferansının Amacı Nedir?

Kyoto Konferansının amacı, küresel ısınmayı önlemek için ülkelerin sera gazı emisyonlarını belli bir seviyenin altına çekmesini sağlamak, bunu yaparken de ekonomik gelişmeyi tümüyle engellememektir. Yani hem çevre koruması hem de sürdürülebilir kalkınmayı birlikte yürütmektir.

Kyoto Protokolü’nün hayata geçmesiyle, sera gazı salınımları kontrol altına almak üzere sayısal hedefler belirlenmiş, birinci taahhüt döneminde (2008-2012) EK-1 listesinde yer alan ülkelerin toplamda %5,2’lik bir bir emisyon azaltımına gitmesi planlanmıştır. 

2013-2020 yıllarını kapsayan ikinci taahhüt döneminde ise %18’lik bir emisyon azaltımı hedefi konmuştur. 2020 yılında üzerinde anlaşılan Paris Anlaşması’yla Kyoto Sözleşmesi amacını yerine getirmiş ve iklim değişikliği ile mücadelede yerini Paris Anlaşması’na bırakmıştır.

4. Kyoto Protokolü Maddeleri Nelerdir?

Kyoto Protokolünün maddelerini öğrenmmek, protokolün teknik yapısını ve ülkelerin sorumluluklarını anlamak açısından önemlidir. Temel maddeler şu biçimde özetlenebilir:

  1. Emisyon Hedefleri: EK-1 listesinde yer alan sanayileşmiş ülkelerin, 1990 yılı seviyelerine kıyasla belirli oranlarda sera gazı azaltımı yapması gerekir. Bu oranlar ülkeye göre değişebilir.
  2. Esnek Mekanizmalar:
    • Emisyon Ticareti (ET): Emisyonlarını hedefin altına çekebilen ülkeler, karbon kredilerini hedefin üstünde kalan ülkelere satabilir.
    • Ortak Uygulama (JI): EK-1 ülkelerinin, başka EK-1 ülkelerinde sera gazı azaltım projeleri yaparak elde edilen karbon kredilerini kullanması.
    • Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM): Gelişmekte olan ülkelerde (EK-1 dışında kalanlar) yürütülen projelerle elde edilen karbon kredilerinin EK-1 ülkelerine transfer edilmesi.
  3. İzleme ve Raporlama: Ülkelerin yıllık sera gazı emisyonlarını rapor etmeleri, onaylı bağımsız kuruluşlarca doğrulanmaları ve BMİDÇS Sekretaryası’na düzenli bilgi sunmaları zorunludur.
  4. Uyumsuzluk Durumu: Hedeflerini karşılayamayan ülkeler için bir sonraki dönemde fazladan azaltım gibi yaptırımlar devreye girebilir.

Bu maddeler, Kyoto Sözleşmesinin Amacı olan küresel sera gazı emisyonlarını düşürmeyi sağlayacak hukuki çerçeveyi oluşturur. Her ülkenin ekonomik kapasitesine ve kalkınma seviyesine göre farklı sorumluluklar öngören bu yapı, protokolün çok taraflı yapısının da temelini atar.

5. Kyoto Anlaşmasını Hangi Ülkeler İmzaladı?

Kyoto anlaşmasını imzalayan ülkeleri net bir şekilde sıralamak zordur. Bunun sebebi bazı ülkelerin başta imzalamasına rağmen daha sonra çekilmiş olmasıdır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında yer alan ülkelerden çoğu, özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ve Japonya, protokolün yürürlüğe girmesi için hızlı onay süreci işletmiştir.

Rusya’nın onayı, protokolün yürürlüğe girmesinin önünü açan en kritik adımlardan biri olmuştur. ABD ise protokolü imzalamış ancak iç politik ve ekonomik gerekçelerle onaylamaktan vazgeçmiş, dolayısıyla kyoto sözleşmesinden çekilen ülkeler arasına katılmıştır. Kanada başlangıçta taraf olmuş ancak 2012’de çekilme beyanında bulunmuştur. Böylece Kyoto Protokolünden çıkan ilk ülke olarak kayıtlara geçmiştir.

Dünya genelinde 190’dan fazla ülke protokole taraf olmuştur. Ancak bu ülkelerin her biri aynı düzeyde sorumluluk almamıştır. Çünkü Kyoto Sözleşmesinde EK-1 ve EK-2 ülkeleri ayrımı mevcuttur. Ek-1 ülkeleri sanayileşmiş olanlardır ve sayısallaştırılmış sera gazı azaltım yükümlülükleri vardır. Ek-2 ülkeleri ise finansal ve teknolojik destek sağlamakla yükümlüdür. Gelişmekte olan ülkeler, bu bağlamda emisyon sınırlandırma yükümlülüğüne doğrudan dahil edilmemiştir.

Kyoto Sözleşmesinde Ek-1 ve Ek-2 Ülkeleri

Kyoto Sözleşmesinde EK-1 ve EK-2 Ülkeleri, sorumluluk açısından kritik bir ayrım yapar. Ek-1, 1992’deki BMİDÇS kapsamında sanayileşmiş ve geçiş ekonomisine sahip ülkeleri kapsar. Bu ülkeler, katı emisyon azaltım hedeflerine uymayı taahhüt eder.

EK-2 ise EK-1’in alt kümesi konumundadır. Bu listedeki ülkeler, gelişmekte olan ülkelere finansman ve teknoloji desteği sağlamakla yükümlüdür. Öte yandan, Ek-1’de yer almayan ülkeler herhangi bir bağlayıcı azaltım hedefi üstlenmez; ancak yine de sera gazı envanterlerini raporlayarak küresel işbirliği içinde bulunur.

Bu düzenleme, tarihsel sorumluluk ilkesi çerçevesinde tasarlanmıştır. Küresel ısınmaya en çok katkıda bulunan ülkelerin, yani sanayi devriminden bu yana en fazla emisyon biriktirmiş olanların, öncü rol üstlenmesi amaçlanmıştır.

kyoto-protokolu-ve-turkiye

Kyoto Protokolü ve Türkiye

Kyoto Antlaşması ve Türkiye ilişkisi, uzun süren müzakereler sonrası şekillenmiştir. Türkiye, 2004 yılında BMİDÇS’ye taraf olmuş, ancak ilk etapta Kyoto Protokolü’ne katılmamıştır. Başlangıçta Ek-2 ülkeleri arasında bulunması, Türkiye’ye ağır finansal yükümlülükler getireceği endişesini doğurmuştur. 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilen müzakerelerle Türkiye, EK-2 listesinden çıkarılmış ve farklı bir konumda kabul edilmiştir.

Türkiye, 2009 yılında Kyoto Protokolü’nü onaylayarak taraf devlet statüsüne geçmiş fakat protokol kapsamında sayısallaştırılmış sera gazı azaltım yükümlülüğü üstlenmemiştir. Çünkü 1997’de protokol imzalandığında henüz BMİDÇS’ye taraf değildi. Dolayısıyla Türkiye’nin adı, protokolün EK-B listesi dediğimiz sayısal azaltım taahhüdü üstlenen ülkeler arasında yer almamaktadır.

Yine de Türkiye, özellikle 2010’lu yıllardan itibaren yenilenebilir enerji ve temiz teknolojilere yatırım yaparak karbon yoğunluğunu azaltmayı hedefleyen politikalara ağırlık vermiştir. 2020 sonrasında da Paris Anlaşması çerçevesinde belirli gönüllü hedefler koymaya başlamış, ulusal katkı beyanları (NDC) hazırlamıştır.

Kyoto Konferansı Kapsamında Türkiye’nin Geleceği

Kyoto Protokolü, 2020 sonrasında yerini büyük ölçüde Paris Anlaşması’na bıraksa da Türkiye, protokol döneminden elde ettiği deneyimleri gelecekteki iklim politikalarına yansıtmaktadır. Özellikle enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve ulaşımdaki dönüşüm projeleriyle sera gazı emisyonlarını mümkün olduğunca düşürmek, ülkemizin yeni stratejisinin temel dayanak noktalarındandır.

Türkiye, 2030 ve 2050 hedeflerini belirlerken küresel rekabet içinde kalmayı, enerji ithalatını azaltmayı ve aynı zamanda karbon yoğunluğunu düşürmeyi hedeflemektedir. Bu stratejinin başarısı, sanayi, inşaat ve tarım gibi sektörlerde yeşil teknolojilerin hızla yaygınlaşmasına ve toplumda iklim bilincinin artmasına bağlıdır.

6. Kyoto Protokolünü İmzalamayan Ülkeler ve Çekilenler

Kyoto Protokolünü imzalamayan ülkeler, iklim politikalarında farklı yol izleyen devletleri işaret eder. Özellikle ABD, protokolü imzalasa bile senato onayından geçirmemiş, dolayısıyla fiilen taraf olmamıştır. Avustralya, uzun süre dirense de daha sonra katılmıştır. Gelişmekte olan büyük ekonomiler ise başlangıçta “resmi yükümlülük” altına girmekten imtina etmiştir.

Kyoto Protokolünden çıkan ilk ülke Kanada olmuştur. 2012 yılında iç politika ve ekonomik gerekçeler sebebiyle anlaşmadan ayrıldığını duyuran Kanada, protokolün başarısı ve bağlayıcılığı konusunda dünya kamuoyunda büyük tartışmalara neden olmuştur.

Bu durum, iklim değişikliği konusunda küresel bir mutabakata varmanın zorluklarını gözler önüne sermiştir. Sera gazı azaltımı, ülkeler açısından ekonomik rekabet gücünü etkileyecek kapsamlı dönüşümler gerektirdiğinden, bütüncül bir çabayla hareket edilmesi beklenir. Ancak ülkelerin farklı kalkınma seviyeleri, enerji kaynakları ve politikaları, uluslararası işbirliğini güçleştirebilmektedir.

7. Kyoto Anlaşması ve Paris Anlaşması Farkı

Kyoto Anlaşması ve Paris Anlaşması, küresel iklim değişikliği mücadelesinde önemli iki kilometre taşıdır. Paris Anlaşması, 2015 yılında kabul edilerek 2020 sonrasında uygulanmak üzere yürürlüğe girmiştir. Kyoto Protokolü ise 2020’ye kadar geçerli olan ve daha sınırlı bir çerçeveye sahip olan önceki anlaşmadır.

Paris Anlaşması, Kyoto’dan farklı olarak tüm ülkelere belli oranda sorumluluk yükleyen bir yaklaşım benimser. Gelişmiş veya gelişmekte olan ayrımı gözetse de her ülkenin ulusal katkı beyanları (NDC) sunmasını ister. Bu yönüyle esneklik ve gönüllülük ilkesi öne çıkar. 

Kyoto Protokolü, dar kapsamlı, sayısallaştırılmış yükümlülüklerle belli ülkeleri hedef alırken, Paris Anlaşması tüm dünyayı kapsayan, 1,5-2°C aralığında ısınmayla sınırlı kalma hedefi bulunan bir yapıya evrilmiştir.

Dolayısıyla Kyoto Protokolü, iklim politikasında kurumsal bir tecrübe ve mekanizmalar silsilesi oluşturmuş, Paris Anlaşması ise bu deneyimi daha kapsayıcı ve esnek bir çerçevede güncellemiştir. Ülkeler, Kyoto’daki dersleri değerlendirip Paris döneminde daha iddialı ve kapsamlı hedefler belirleyebilir hale gelmiştir.

8. Kyoto Protokolü’ne Dayalı Örnek Uygulamalar

Kyoto Protokolü kapsamında pek çok ülkede enerji santrallerinde dönüşüm, ormansızlaşmayı azaltma projeleri, temiz ulaşım sistemleri gibi uygulamalar yaygınlaşmıştır. Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) sayesinde gelişmekte olan ülkelerdeki yenilenebilir enerji projeleri, gelişmiş ülkelerin karbon kredileri satın alabilmesi yoluyla finanse edilmiştir.

Bu çerçevede rüzgâr, güneş ve jeotermal enerji yatırımlarında ciddi artışlar kaydedilmiş, enerji verimliliği projeleriyle de endüstriyel kuruluşlar karbon ayak izlerini düşürmüştür. Tüm bu projelerin çoğunun başarısı, Kyoto Protokolü’nün getirdiği resmi çerçeve ve denetim mekanizmalarına dayanmaktadır.

9. Kyoto Konferansı’na Yönelik Eleştiriler

Kyoto Konferansı, iklim değişikliği mücadelesinde önemli bir adım olsa da eleştirilerden de kurtulamamıştır. Sözleşmeye yönelik başlıca  eleştiriler şu şekilde özetlenebilir:

  • Gelişmekte Olan Ülkeler: Çoğu gelişmekte olan ülkenin bağlayıcı hedefler dışında tutulması, küresel ölçekte emisyon artışının sürmesine yol açmıştır.
  • ABD’nin Katılmaması: Dünyanın önde gelen emisyon kaynaklarından birinin katılmaması, protokolün kapsamını daraltmıştır.
  • Sert Yaptırımların Azlığı: Hedeflerine ulaşamayan ülkelere yönelik yaptırımların yetersiz olması, etkinliğin azalmasına neden olmuştur.
  • Ekonomik Kaygılar: Bazı ülkeler, emisyon azaltımının ekonomik büyümeyi sınırlandıracağından endişe duyarak çekingen davranmıştır.

Bu eleştiriler, Kyoto Protokolü sonrasında tasarlanan Paris Anlaşması gibi yeni mekanizmaların daha kapsayıcı ve esnek olmasına yol açmıştır. Yine de Kyoto Protokolü, iklim politikalarının uluslararası bir çerçevede yürütülebileceğini gösteren ilk güçlü adımdır.

Kyoto Konferansı’na Son Bakış

Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadelede bağlayıcı hedefler getiren ilk kapsamlı metindir.

Bu yazımızda öğrendikleriniz:

  • Kyoto Protokolü’nün tarihçesi ve maddeleri
  • Ek-1/Ek-2 ayrımları
  • İmzalamayan veya çekilen ülkeler
  • Türkiye’nin özel durumu
  • Kyoto–Paris Anlaşması ilişkisi

Siz de iklim değişikliğine karşı kurumsal önlem almak istiyor veya uluslararası ve ulusal çevresel sözleşmelerle uyumlu bir şekilde kurumsal faaliyetlerinizi yürütmek istiyorsanız Çamlıca Çevre’den çevre danışmanlık hizmeti alabilirsiniz.

Referanslar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir